top of page
Search

Öjeni ve Otoriterlik: Alexander Graham Bell'in Sağır Topluluğuna Zalimce Politikaları

ree

Alexander Graham Bell'in sağır topluluğuna yönelik baskıcı ve zalimce politikaları, yalnızca sağır bireylerin hayatlarını değil, tüm insanlığın dilsel ve kültürel çeşitliliğini tehdit eden karanlık bir dönemin sembolüdür. Bell'in öjeni destekçiliği ve otoriter tutumları, sağır topluluğunu yok etme amacını güderken, onların kültürel kimliklerini ve insani değerlerini hiçe sayan acımasız stratejiler geliştirdiğini gözler önüne seriyor.


Yaklaşık on üç yıl önce, Amerikalı sağır bir meslektaşımın sosyal medyada Alexander Graham Bell'e yönelik nefret dolu eleştirilerini görmüştüm. O zamanlar İngilizcem yeterli olmadığından, paylaşımlarının detaylarını tam olarak anlayamamıştım. Ancak bu paylaşımlar, Bell’in sağır topluluğuna karşı neler yaptığını merak etmeme sebep oldu. Altı yıl sonra, 2017’de, Gallaudet Üniversitesi'ne katıldıktan birkaç ay sonra, AG Bell ile ilgili yönlendirilmiş kaynakları inceledim ve şok edici gerçeklerle karşılaştım. Alexander Graham Bell, tam anlamıyla bir öjenist, odist ve ırkçıydı. Gallaudet Üniversitesi, Ulusal Sağırlar Derneği (NAD) ve çeşitli eyaletlerdeki sağır dernekleri, Bell’e karşı nefret dolu tepkiler yaymışlardı. Aynı tepkiler, Avrupa'daki bazı dernekler tarafından da paylaşılmıştı. Ancak, Türkiye'de Bell günümüze kadar övülmeye devam etmişti. Bu yüzden, Bell hakkında öğrendiğim bilgileri paylaşma ihtiyacı hissediyorum.


Alexander Graham Bell, 19. yüzyılın en tanınmış mucitlerinden biri olmasına rağmen, sağır topluluğuna yönelik baskıcı ve zalim görüşleriyle de tarihe geçmiştir. İşitme cihazlarının geliştirilmesindeki katkılarıyla bilinirken, aynı zamanda sağır bireylerin toplumda kabulünü ve entegrasyonunu engellemek için acımasız fikirler ortaya koymuştur. Bell, sağır bireyleri toplumsal bir tehdit olarak görmüş ve onların sayısını azaltmak için çeşitli yöntemler geliştirmiştir. Onun zalimce hedefleri, sağır topluluğunda derin yaralar bırakmış ve onların kültürel bağlarını koparma girişiminde bulunmuştur.


Yardımsever Maskesinin Altında Gizlenen Zalimlik


Bell, 1847 yılında Edinburgh, İskoçya'da doğdu. Küçük yaşlardan itibaren işitme ve konuşmaya büyük bir ilgi duyan Bell, babası Alexander Melville Bell'in "Görünür Konuşma" adı verilen sembol sistemiyle sağır bireylere konuşmayı öğretme çabalarına yardımcı oldu. Ancak, Bell'in asıl amacı, sağır bireylerin işiten topluluğuna entegre olmasını zorlamak ve onların kültürel kimliklerini yok etmekti. 1870 yılında kardeşlerini tüberkülozdan kaybeden Bell, ailesiyle birlikte Brantford, Ontario, Kanada'ya taşındı. 1872'de Boston’da sağır insanlara artikülasyon (konuşma) öğretmek için kendi özel okulunu açtı ve burada avukat Gardiner Green Hubbard ile arkadaş oldu. Hubbard’ın kızı Mabel, çocukken kızıl hastalığı geçirmiş ve işitme kaybı olmuştu. Bell, sesin tel üzerinden iletilebileceği bir cihazın patentini almak için çalışmalara başladı ve 7 Mart 1876’da telefonun patentini aldı. Aynı yıl Mabel Hubbard ile evlendi. 1890’da sağırların konuşma eğitimini teşvik etmek amacıyla Amerikan Derneği’ni kurdu, bu dernek bugün Alexander Graham Bell Derneği olarak bilinir. Bell, 1922 yılında yetmiş beş yaşında hayata veda etti.


Karanlık Yüzü: Sağırları Bir Tehdit Olarak Görmek


Alexander Graham Bell'in karanlık yönü, zalimce ve genellikle göz ardı edilen bir gerçektir. Telefonun patentini alan ilk kişi olmasına rağmen, bu devrim niteliğindeki fikrin gerçek sahibi değildir. Hatta bazıları, Bell'in bu fikri Oberlin Koleji profesörü Elisha Gray'den çaldığını ve patent ofisine ondan önce ulaştığını söyler. Ancak daha kötüsü, Bell sağır olmayı bir lanet olarak görüyordu. Onun gözünde sağır olmak, bu durumdan muzdarip olan birey için korkunç bir felaketti. Bu düşüncesi, sağır topluluğuna karşı acımasız ve zalimce bir tutum sergilemesine yol açtı. Sağır bireyleri toplumsal bir tehdit olarak gören Bell, onların sayısını azaltmak ve etkilerini yok etmek için çeşitli yöntemler denedi. Bu zalimce hedefler, sağır topluluğu üzerinde derin yaralar bıraktı ve onların kültürel bağlarını koparma girişiminde bulundu. Bell’in mirası, icatlarının ötesinde, sağır topluluğuna karşı işlediği zulümlerle de hatırlanmalıdır.


Otoriterleşen AG Bell: Õjeni ve Sağırların Baskıcısı


ree

Öjeni, insan genetik yapısını iyileştirme amacı güden, ancak tarih boyunca zalim ve acımasız bir şekilde uygulanmış bir bilimsel yaklaşımdır. Francis Galton’un geliştirdiği bu kavram, 20. yüzyılın başlarında Naziler tarafından saptırılarak kötü bir üne sahip olmuştur. Genetik hastalıkları ve istenmeyen özellikleri ortadan kaldırmayı vaat eden öjeni, insan popülasyonunun kalitesini artırmayı hedeflerken, genetik çeşitliliği ve insani değerleri göz ardı ederek ciddi etik sorunlara yol açmıştır.


Sağır olmanın bir lanet olduğuna inanan Bell, bu düşüncesini yayarak sağır topluluğuna büyük zarar verdi. Sağır çocukların konuşma ve yazılı dil yoluyla bilgi edinmelerinin zorluğunu bir eğitimci olarak gören Bell, sağır bireylerle gerçek anlamda mutluluğu bulmuş insanlarla karşılaşmadığı için sağır olmayı sadece bir engel olarak gördü. Ancak Bell'in zalimliği burada bitmedi; sağır olmayı toplumsal düzene bir tehdit olarak da gördü. 1880'lerde zenginleşen Bell, Amerika'daki sağır insanların artan sayısından endişelenmeye başladı ve bu artışın ülkeyi zayıflattığına inandı. Bu yüzden, sağır çocukların doğumunu önlemek için acımasızca yöntemler aradı. Sağır topluluğunu yok etmeyi hedefleyen Bell, onların varlığını tehdit eden baskıcı bir figür olarak tarihe geçti.


Alexander Graham Bell’in öjeni hakkındaki düşünceleri, sağır insanların varlığını büyük bir tehlike olarak gördüğünü ve bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için acımasız stratejiler geliştirdiğini ortaya koyar. İşaret Dilini destekleyen sağır ve işitenler, başta bireysel özgürlüklerin kısıtlanması olmak üzere, AG Bell’in oralist eğitim, kültürel ve ekonomik alanlarda uyguladığı baskıyı gündeme taşımış ve bu rejimin otoriterleşmesine dikkat çekmiştir. 1883’te kaleme aldığı Memoir Upon the Formation of a Deaf Variety of the Human Race adlı eserinde, Bell sağır bireylerin birbirleriyle evlenmesinin, "kusurlu bir insan ırkının" yayılmasına neden olacağını öne sürer. Bu düşünceler, sağır bireylerin tüm toplum için bir tehdit oluşturduğunu ve bu tehdidi ortadan kaldırmak için kapsamlı bir çözüm arayışında olduğunu açıkça gösterir. Bell'in bu düşünceleri, sağır topluluğunu hedef alarak, onların sayısını azaltmak amacıyla geliştirilen bir dizi acımasız gerçeği içerir: sağır insanların diğer sağır bireylerle evlenme eğilimi, on dokuzuncu yüzyılda sağır bireylerin bu eğilimdeki artış ve bu artışın gelecekte de devam edeceği öngörüsü. Tutucu ve ataerkil baskılar otoriter yönetim uygulamaları ile iç içe geçmiştir. Bell, sağır insanların bu eğilimlerini durdurmak için sert önlemler alınmasını savunarak, sağır topluluğunu yok etmeye yönelik karanlık ve zalim bir vizyon ortaya koymuştur.


ree

Bell’in Önerdiği Acımasız Eylem Planı


Bell’in önerdiği eylem planı, toplum üzerinde derin yaralar açabilecek zalim ve baskıcı yöntemleri içerir:


1. İşaret Dilinin Yasaklanması: Bell, sağır bireylerin işaret dili kullanmalarını yasaklayarak, onları işitme diline zorlamayı planladı. Bu yaklaşım, sağır bireylerin kültürel kimliklerini ve dil becerilerini yok etmeyi hedefliyordu.

  

2. Yatılı Okullar ve Sağır Sosyal Kulüplerinin Kaldırılması: Sağır bireylerin eğitim ve sosyal destek mekanizmalarını ortadan kaldırmayı önerdi. Bu, onların birbirleriyle destekleyici bağlarını kesmeyi ve izolasyonlarını artırmayı amaçlıyordu.


3. Sağır Öğretmenlerin Yerine İşiten Öğretmenlerin Getirilmesi: Sağır bireylerin deneyimlerinden yararlanabilen sağır öğretmenlerin eğitim süreçlerinden çıkarılması ve işiten öğretmenlerin atanmasını öngördü. Bu, sağır öğrencilerin eğitimini daha da zorlaştırmayı hedefliyordu.


4. Oralist Eğitim Yöntemlerini Uygulamak: İşaret dilini yasaklamakla yetinmeyen Bell, sağır bireyleri yapay ve zorlayıcı bir eğitim sürecine tabi tutarak, onları işiten toplumuna zorla entegre etmeyi amaçladı.


5. Sağır Bireyler Arasında Evliliği Engellemek: Bell, sağır bireylerin kendi aralarında evlenmelerinin genetik açıdan kusurlu bir insan ırkı yaratacağını iddia etti. Sağır yatılı okulları, dernekler ve işaret dili eğitimi gibi faktörleri ortadan kaldırarak sağır evliliklerini engellemeyi amaçladı. Sağır bireylerin sosyal ve kültürel bağlarını kopararak, onları izole etmeyi hedefledi.


Bell’in Mirası: Baskı ve Zulüm


Alexander Graham Bell’in sağır topluluğuna yönelik baskıcı politikaları ve öjeni görüşleri sergilenmiştir. Oralistler, 1880 Milano Konferansı’nda işaret dillerinin kullanımına dünya çapında bir yasak getirdiler. Bu yasak, sağır eğitiminin karanlık çağlarını başlatarak, zorla sözlü eğitim ve dil deprivasyonuna yol açmıştır. Bell’in desteklediği bu öjeni yaklaşımları ve oralist eğitim yöntemleri, sağır bireylerin dilsel ve kültürel varlıklarını ciddi şekilde tehdit etmiş ve toplumsal entegrasyonu zorlaştırmıştır.


İşaret Dilinin Yasaklanmasının Dilsel ve Kültürel Miras Üzerindeki Yıkıcı Etkileri


Bell’in sağır bireylere yönelik baskıcı politikaları, dilin ve iletişimin toplumsal ve felsefi önemini göz ardı etmiştir. Bu politikalar, sağır bireylerin toplumsal kabulünü ve entegrasyonunu engelleyerek, onların insanlık onurunu ve temel haklarını hiçe saymıştır.

Sağır topluluğunun ana dili olan işaret dili, doğal bir dil olarak karmaşık bir gramer yapısına ve zengin ifade biçimlerine sahiptir. İşaret dilinin dilbilimsel incelenmesi, onun tıpkı konuşulan diller gibi kendi kuralları, sözdizimi ve anlam bilimleri olduğunu ortaya koyar. Ancak 19. ve 20. yüzyıllarda birçok ülkede yaygınlaşan oralist eğitim politikaları, işaret dilini yasaklayarak sağır bireylerin bu dili kullanmalarını engellemiştir. İşaret dilinin yasaklanması, sağır bireylerin dilsel gelişimini kısıtlamış ve onların kendilerini ifade etme yeteneklerini ciddi şekilde zedelemiştir. Bu yasaklar, işaret dilinin doğal gramer yapılarının ve mimiksel ifadelerinin azalmasına neden olmuş, dilsel çeşitliliğin ve kültürel mirasın kaybolmasına yol açmıştır.

Günümüzde, sağır topluluklar, oralist eğitim yöntemlerinden uzaklaşarak işaret dilinin doğal gramer yapıları ile mimiksel ifadelerini geri kazanmaya ve dilsel çeşitliliği yeniden canlandırmaya başlamıştır. İşaret dili, sağır topluluklarının kimliğini ve kültürel mirasını koruyan ve gelecek nesillere aktaran bir yapı taşıdır. Sağır çocuklar, işaret dili kullandıkça, zihnin düşüncelerini dışa vurduğu kalıplarla düşüncelerini şekillendirir ve sınıflandırır. Düşünmek, işaretin içsel bir dansıdır; kendi kendilerine işaretlerle konuşurken kullandıkları işaretlerle düşüncelerini biçimlendirir ve anlamlandırırlar.

Her dönemin düşüncesi, yaşayan diliyle şekillenir. İşaret dili, sağır toplumunun düşünce yapısını ve kültürel değerlerini yansıtan canlı bir dildir. Bilim ve felsefe, bu canlı dilin dokusunda kendine yer bulur ve toplumun anlayış çerçevesini genişletir. Dolayısıyla, bir dilde düşünmek, o dilin kültürünü ve dünya görüşünü içselleştirmek demektir.


Sağır Bireylerin Kültürel Kimlik Mücadelesi ve Toplumsal Entegrasyon Çabaları 


ree

George W. Veditz, 1904'ten 1910'a kadar Ulusal Sağırlar Derneği (NAD)'nin yedinci başkanı olarak görev yapmıştır. Bu dönemde, Amerikan İşaret Dili'nin (ASL) en ateşli savunucularından biri olarak tanınmıştır. 1913 yılında Veditz, işaret dilini koruma amacıyla film kullanmaya başladı, bu adımı zamanının çok ötesinde bir vizyonla atmıştı. George Veditz, 1915'te Alexander Graham Bell'e yazdığı mektupta, sağır toplumu için işaret diliyle görsel iletişim sağlayacak bir tür televizyon konusunda Bell'i ikna etmeye çalışmıştır: "Acaba sağır toplumu için işaret diliyle görsel iletişim sağlayacak bir tür televizyon konusunda sizi ikna edebilir miyiz? Tıpkı işiten toplum için telefonun kulaklar aracılığıyla sesli iletişimi sağladığı gibi." Ancak Bell bu öneriyi reddetmiştir.


Alexander Graham Bell’in sağır topluluğuna yönelik baskıcı politikaları ve öjeni destekçiliği, onu yalnızca bir mucit değil, aynı zamanda zalim ve otoriter bir figür olarak tarihe geçirmiştir. Bell’in sağır bireyleri toplumsal bir tehdit olarak görmesi ve bu tehdidi ortadan kaldırmak için geliştirdiği acımasız stratejiler, sağır kültürü ve kimliğinde derin yaralar açmıştır. Ancak bu karanlık dönemin ardından yükselen direniş, sağır topluluğunun kültürel ve dilsel mirasını koruma kararlılığını da göstermiştir.

ree

George W. Veditz gibi ileri görüşlü liderlerin çabaları sayesinde, işaret dili ve sağır kültürü bugün hala canlı ve güçlüdür. Veditz’in işaret dilini korumak için yaptığı çalışmalar, sağır topluluğunun direncinin ve azminin sembolü olmuştur. Bu mücadele, sağır bireylerin kendi kimliklerini ve dillerini koruma, toplumsal kabul ve entegrasyon arayışının bir parçası olarak devam etmektedir. 


Bell’in otoriter ve zalim politikalarına rağmen, sağır topluluğu, işaret dili ve kültürel mirasını koruma mücadelesini sürdürmeye kararlıdır. Bu süreç, tüm insanlık için derin bir ders niteliğindedir: İnsan hakları ve dilsel çeşitlilik, baskıya ve zulme karşı her koşulda savunulmalı ve korunmalıdır. Sağır bireylerin varoluş mücadelesi, yalnızca kendi kimliklerini ve kültürlerini koruma çabası değil, aynı zamanda insanlık onurunun ve temel özgürlüklerin evrensel bir savunusudur. Bu direniş, sağır topluluğunun kararlılığının ve direncinin ölümsüz bir anıtıdır.


 
 
 

Comments


Yayınlar ve etkinliklerle ilgili haberler için e-posta listemize katılın

Katıldığınız için teşekkürler!

2100 Concho Street Austin, TX 78722

isaretgelecek.001-removebg-preview.png
isaretgelecekplatformu
bottom of page